Yetişkinlerde Sosyal Fobi İle Mükemmeliyetçilik Arasındaki İlişki
Sosyal fobi (sosyal anksiyete bozukluğu=SAB), ilk defa Janet tarafından 1903`te konuşurken, piyano çalarken veya yazı yazarken başkaları tarafından gözlenmekten korkan hastalar için (phobiesdessituationssociales) kullanılmıştır. 1966`da Marks ve Gelder tarafından ilk kez Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı`nın 3. Baskısında (DSM-III) yer almıştır. 1980 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından ayrı bir hastalık olarak kabul edilmiştir (Aydın, 2004). Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan Uluslararası Hastalıkların Sınıflandırılması’nın 10. basımında sosyal fobi tanısına yer verilmiştir.
DSM-V`te sosyal fobi, “kişinin başkaları tarafından değerlendirilebilecek olduğu bir ya da birden çok toplumsal durumda belirgin bir korku veya kaygı duyması” olarak tanımlanmıştır. Örnek olarak toplumsal etkileşmeler, gözlenme ve başkalarının önünde bir eylemi gerçekleştirme verilmiştir. DSM-V`e göre kişi, olumsuz olarak değerlendirilebilecek bir şekilde davranmaktan ya da kaygı duyduğunu belirten durumlar göstermekten korkar (APA, 2013).
Sosyal fobisi olan insanlar sosyal ortamlarda veya performans gerektiren durumlarda olumsuz değerlendirilip aşağılanacağı konusunda aşırı bir korku duyarlar. Bu korku duyulan ortamlarda aşırı düzeyde kendilerinin farkında olma ve kendilerine eleştirme eğilimleri olan bu kişilerde kızarma, çarpıntı, terleme ve titreme gibi fiziksel belirtiler meydana gelir (Dilbaz, 1997). Stein ve arkadaşlarının yaptığı bir tarama çalışmasında, sosyal fobisi olanların en şiddetli korku ve kaçınma davranışını toplum içinde konuşmak (%55), tanıdık kişilerden oluşan küçük bir grup içinde konuşmak (%24.9), otorite konumundaki kişilerle görüşmek (%23.3) ve sosyal toplantılara katılmak (%14.5) oluşturmaktadır. Bireylerin sosyal anksiyete bozukluğu tanısı alabilmesi için bu belirtilerin 6 ay veya daha fazla süre devam etmesi gerekmektedir (APA, 2013).
Sosyal fobinin üç alt tipi vardır. Bunlar özgül tip, yaygın tip ve performans tipidir. Özgül tip, toplum önünde konuşma yapma, toplum içinde yeme/içme gibi performans odaklı koşullarda anksiyeteve korku olarak tanımlanmıştır. Yaygın tip, sosyal etkileşim sırasında iletişim başlatma ya da sürdürmede yaşanan anksiyete ve korku olarak tanımlanmıştır. Performans tipi, kişinin yalnızken yaptığında anksiyeteye yol açmayan bir veya daha fazla etkinlik nedeniyle toplumsal performans yaşama kaygısı olarak tanımlanmıştır (Dilbaz, 1997). Sosyal fobinin alt tipi sınıflandırılması konusu halen tartışmalıdır.
ABD`de yapılmış olan epidemiyolojik ve topluma dayalı çalışmalar, toplumun %13`ünü etkileyen sosyal anksiyete bozukluğunun en yaygın anksiyete bozukluğu olduğunu, majör depresif bozukluk ve alkol bağımlılığından sonra 3. sırada en sık görülen psikiyatrik hastalık olduğunu göstermiştir (akt; Gültekin ve Dereboy, 2011). Kulaksızoğlu ve arkadaşlarının (2009) sosyal fobi yaygınlık araştırmaları ve toplum temelli çalışmalarında sosyal fobinin yaşam boyu yaygınlığı %2,4-13 arasında değişen farklı oranlarda bulunmuştur. Schneider ve ark. (1992) 18 yaş ve üzerindeki 18.000 yetişkinle gerçekleştirdikleri çalışmalarında sosyal fobinin başlangıç yaşının 13.3-15.5 yaş arasında olduğunu bulmuşlardır. Cinsiyet açısından bakıldığında, sosyal fobinin kadınlarda erkeklerden çok daha fazla görüldüğüne işaret edilmekteyken, kliniğe başvuran ve tedavi arayışında olan sosyal fobi hastalarında ise her iki cinsiyetin eşit oranlarda ya da erkeklerde çoğunlukta bulunduğu gözlenmektedir(Dilbaz, 2002). Epidemiyolojik verilere göre sosyal fobi bekar, ayrılmış ve boşanmış kişilerde evliliklere oranla daha fazla görülmektedir. Bu durum, sosyal fobisi olanların karşı cinsle romantik bir bağ kurmanın ve bunu devam ettirebilmenin güçlüğünü ortaya koymaktadır (Aydın, 2004)??
Gönül (2008), kimlik statülerinin 22-30’lu yaşlar arasındaki genç yetişkinlerin yaşadığı kaygı düzeyi ile ilişkisini araştırmıştır. Bu araştırma sonucuna göre, durumluk ve sürekli kaygı düzeyi ile başarılı kimlik statüsü arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Cinsiyetler arasında bir farka rastlanmamıştır.
Sosyal kaygıda ortaya konulan belirgin özellik, bireyin başkalarınca nasıl algılandığı ve değerlendirildiği sorusunun yanıtlanması ile ilgilidir (Buss,1980). Pek çok bilim insanı mükemmeliyetçiliği farklı şekillerde tanımlamışlardır. Örneğin; Strip ve Hirsch (2000)`e göre, yüksek standartlara sahip olmayan yeterince mükemmel olmayan, hiçbir şeyden mutlu olmayan kişi olarak tanımlamaktadır. Freud (1959)`a göre, mükemmeliyetçilik “süperegonun bir özelliğidir ve başarı elde etmek için aşırı istek duymaktır”(Büyükbayraktar, 2011).
Mükemmeliyetçi insanların özelliklerine baktığımızda; çok dikkatlidirler, gelecek planlarını iyi hazırlarlar ve ele aldıkları işleri, planlarına sadık kalarak mükemmel yapmak isterler (Seyyar, 2004). Mükemmeliyetçi kişiler ‘ya hep ya hiç’ gibi belli düşünce kalıplarına sahiptirler. Mükemmeliyetçiler olayları sadece doğru ya da yanlış görme eğilimdedirler. Mükemmeliyetçi kişiler çevresindeki insanların yanlışlarına tahammül edememekte ve sürekli eleştirmektedirler (Büyükbayraktar, 2011). Mükemmeliyetçi anne ve babaların çocuklarının da mükemmeliyetçi olacakları ile ilgili varsayımlar öne sürülmektedir. Bu tip anne babalar çocuklarını en iyiyi yapmaya zorlamakta ve buna ulaşıncaya kadar onay ve sevgilerini çocuklardan uzak tutmaktadır.
Mükemmeliyetçilik üzerine yapılan ilk çalışmalarda mükemmeliyetçilik tek boyutlu bir yapı olarak ele alınsa da sonradan yapılan çalışmalarda mükemmeliyetçiliğin çok boyutlu bir yapı olarak ele alınması gerektiği fikri ortaya çıkmıştır. Bu konuda kişinin kendisi ile tanımladığı mükemmeliyetçilik bileşenleri kadar kişilerarası ilişki bileşenlerine de bakılması gerektiğinin üzerinde durulmuştur.
Mükemmeliyetçilik olumlu ve olumsuz, nevrotik ya da normal olarak sınıflandırılabilir. Olumlu ya da normal mükemmeliyetçilikte kişiler ortaya koydukları çabalar sonucunda haz duymaktadırlar. Oysa nevrotik ya da olumsuz mükemmeliyetçilikte kişiler hiçbir zaman yaptıkları işten, başardıklarından ve ortaya koydukları gayretlerden zevk almamaktadır.
Ülkemizde yetişkinlerde sosyal fobi ile ilişkili olabilecek değişkenleri araştıran az sayıda çalışma vardır. Sosyal fobi ile mükemmeliyetçilik arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalara ise rastlanmamıştır. Üniversite öğrencileri ile yapılmış olan bir çalışmada sosyal fobi ile mükemmeliyetçilik arasında anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur (Canoya 2010). Başka bir çalışmada da ergenlerle çalışılmış ve yine bu iki değişken arasında anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur (Hamarta 2009).
Psikolog Esmanur Özdemir Gökce